Gelecekte yaşanabilecek bir salgının önüne geçmek mümkün mü?
Bilim insanları uzun zamandır hayvanlarda bulunan bir virüsün insanlara atlayarak bir salgın yaratacağı ve bunun öngörülemez etkilere yol açabileceği konusunda uyarıda bulunuyordu. Salgının nasıl ve nerelerde başlayacağını tahmin etseler de ne zaman başlayacağı bilinmiyordu. 2000'li yıllarda ortaya çıkan kuş gribi, 2010'larda görülen Ebola birer uyarı işaretiydi.
2018 yılında bilim insanlarının topladığı veriler güçlendikçe bu kez Dünya Sağlık Örgütü halk sağlığına tehdit oluşturabilecek hastalıklar listesine X Hastalığı adını verdikleri ve henüz ne olduğunu bilmedikleri bir salgının dünyanın geleceğini tehdit edeceği ve hazırlık yapılması gerektiğine dikkat çekti... ve korkulan oldu.
Yarasalardan başka bir canlıya, oradan da insanlara atlayan, bulaştığı kişilerde ciddi akciğer tahribatına yol açan çok bulaşıcı bir koronavirüs türünün 2019 yılı Aralık ayında Çin'in Vuhan kentinde ortaya çıktığı tespit edildi.
Bu tarihten itibaren hakkında çok az şey bilindiği ve insanlarda bağışıklık mekanizması gelişmediği için beklenmedik bir hızla ve sinsice yayılan koronavirüs, Covid-19 adı verilen ve başta akciğerler olmak üzere vücudun çeşitli hayati organlarına büyük zarar veren, daha savunmasız bünyelerde ölümcül sonuçlar yaratan, en gelişmiş sağlık sistemlerinin bile başetmekte zorlandığı bir salgına dönüştü. Salgının önünü alabilmek için birçok ülke gündelik hayata kısıtlamalar getirdi, ekonomik faaliyetler durma noktasına geldi.
Yeni bir salgına karşı üç aşamalı yol
Covid-19 salgınının önüne geçilebilir miydi sorusu ayrı bir tartışma konusu, ama bazı bilim insanları yeni bir başka salgın tehdidinin sürdüğünü ve bu yeni salgının yol açabileceği zararları azaltmanın mümkün olduğunu savunuyor. Bunun için üç aşamalı bir yol öngörülüyor:
Doğada var olan virüslerin tespit edilmesi, bu virüslerin genom diziliminin çıkarılması
İnsanlardan kan örnekleri alınarak ya da kan bankaları incelenerek bağışıklık sisteminde yeni tip virüslere ait aranması
Virüs ve insanlardan elde edilen bilgiler doğrultusunda salgın riski taşıyan hastalıklara karşı ilaç, tedavi ve hatta aşı geliştirilmesi için çalışmaların başlatılması
Virüsleri tespit etmek
Zoonotik yani hayvandan insana bulaşan hastalıklar insanların hayvanlarla olan temasıyla yakından ilgili. Bu temas evcilleştirme, tarımsal faaliyet ya da ticaret gibi sebeplerle olabileceği gibi, artan kentleşme ile doğal hayat alanının daralması ya da gelişen teknoloji ile insanların vahşi doğaya daha fazla müdahale eder hale gelmesi ile yaşanabiliyor.
Bilim insanları on yıllardır sürdürdükleri çalışmalarda zoonotik hastalıkların ortaya çıkma ihtimalinin en güçlü olduğu alanlar "sıcak nokta" olarak belirledi. Daha sonraki çalışmalar buralarda bulunan virüsleri ve hangilerinin insanlara bulaşma kapasitesinin bulunduğunu tespit etmeye odaklandı.
Örneğin Amerika Birleşik Devletleri Uluslararası Yardım Ajansı'nın Yeni Salgın Tehditleri projesi kapsamında yürütülen bir çalışmada sıcak nokta olduğu belirlenen toplam 30 Afrika ve Asya ülkesinde 160 binden fazla hayvan ve insandan örnekler alındı, bine yakın yeni tip virüs keşfedildi ve bunlardan 160 kadarının insanlara bulaşma potansiyeli bulunan koronavirüs olduğu anlaşıldı.
Bilim insanları gelecekteki bir salgın tehdidine karşı bu tür veri toplama çalışmalarının çok büyük çapta genişletilmesi gerektiğine vurgu yapıyor. Bu amaçla 2016 yılında ortaya çıkan Küresel Virom Projesi (Global Virome Project) on yıl içinde epidemi ya da pandemi potansiyeli bulunan virüslerin yüzde 99'unu belirlemeyi, tanımlamayı, genom dizilimini çıkarmayı ve küresel bir bilgi bankası oluşturmayı amaçlıyor.
Dünya üzerinde keşfedilmemiş 1 milyon 700 bine yakın virüs türü olduğu ve bunlardan 600 bin kadarının insanlara bulaşma ihtimalinin bulunduğu dikkate alındığında bu araştırmaların zorluğu ve milyar dolarları bulan bütçeleri anlam kazanıyor.
Yine de her bir veri, yeni bir bilinmezle baş etmek için önemli bir adım oluşturuyor. Bilim insanları bundan 20 yıl önce genom dizilimi teknolojisinin var olmadığını ve 10 yıl öncesine kadar da nefes yolundan alınacak bir sıvı ile virüsün genetik bilgisinin tespit edilemeyeceğini hatırlatarak bilimsel çalışmalara şans verilmesi gerektiğini vurguluyor.
Küresel Bağışıklık Gözlemevi
Covid-19 benzeri salgınların gelecekte hemen belirlenebilmesi için Amerikan Harvard Üniversitesi tarafından hazırlanan ve 8 Haziran tarihinde açıklanan yeni bir stratejide her gün milyonlarca anonim kan örneğine antikor testi yapılarak bulaşıcı faktörlerin tespit edilmesi önerildi.
Kürsel Bağışıklık Gözlemevi olarak bilinen bu girişimde kan bankası, plazma toplama merkezleri ve hatta yeni doğanların topuklarından alınan kan örnekleri gibi mümkün olan her türlü kaynaktan elde edilen insana ait kan örneklerinde patojen aranması öngörülüyor.
Yalnızca coğrafi alan olarak tanımlanacak ve kişi bilgisini kapsamayacak olan örnekler çip temellli platformlar kullanılarak yüz binlerce antikor testine tabi tutulacak. Stratejiyi öneren bilim insanları bu tür bir yöntemin gelecekteki salgın tehlikelerine karşı zaman kazandıracağına dikkat çekiyor.
İlaç, tedavi ve aşı geliştirmek
Hem virüslerden hem de insanlardan elde edilen veriler ışığında risk sıralaması da dikkate alınarak ilaç, tedavi ve hatta aşı üretimi için harekete geçilmesi öngörülüyor. Ancak Covid-19'a karşı aşı geliştirme çalışmalarında da görüldüğü üzere bunun için finansmanın kim tarafından sağlanacağı, nerede saklanacağı ve zamanı geldiğinde kime nasıl dağıtılacağı gibi sorunlar gündeme geliyor.
Covid-19 salgını insanlık hafızasında henüz tazeyken...
Tarih insan hafızasının on yıllarla sınırlı olduğuna işaret ediyor. Uzmanlar da gelecekteki salgınları önlemek adına atılacak adımların henüz Covid-19'un yaraları tazeyken atılmasının önemine vurgu yapıyor.
Gelecekteki salgınlara karşı küresel çözüm bekleyen sorunlar küresel işbirliğini gerektiriyor. Bunun için bilim insanları arasında uluslararası işbirliği sağlansa da devlet arasındaki işbirliği her zaman kolay ve yapıcı olmayabiliyor. Örneğin gelecekteki salgınlar için en sıcak bölgelerden biri olarak kabul edilen Çin'de bilim insanlarının çalışmaları için siyasi zeminin her zaman olumlu seyretmediği biliniyor.
Ancak bu üç aşamalı planı hayata geçirebilmek için siyasi işbirliğinin ötesinde başka güvensizliklerin ve endişelerin de öne çıkabileceğine dikkat çekiliyor. Endişelerin başında kişilerin kendilerine ait kan, plazma, DNA ve bunun gibi verilerin nasıl kullanılacağına ve denetleneceğine dair kaygılar geliyor. Aynı şekilde yerel yönetimlerin ya da devletlerin de vatandaşlarına ait bilgilere başka kurum, devlet ya da uluslararası yapı tarafından erişimini bir tehdit olarak algılayabileceği belirtiliyor.
İnsanlarla hayvanlar arasındaki ilişkilerin dünyada sağlık tehlikesi yaratabilecek küresel değişimlere yol açma tehlikesi mi, yoksa bugün varolan siyasi ve pratik sorunlar mı geleceğe dönük adımlarda daha belirleyici olacak? Covid-19 salgını henüz hızını kesmemişken verilecek yanıtla, salgın tehdidi azaldığında verilecek yanıt birbirinden çok farklı olabilir.