YAŞAM

İslâm'da rüya var mı? Rüya tabirleri gerçek mi?

İslâm'da rüya en çok tartışılan konulardan birisidir. Kimi alimler rüyaları inkar ederken kimi alimler de rüyanın haberciliğine ve rahmaniyetine inanmıştır.

İşte İslâm dünyasının en önemli isimlerinden İbnü'l Arabi'ye göre rüyaları Üsküdar Üniversitesi Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü Öğretim Üyesi ve Nefes Yayınevi etiketiyle raflarda yerini alan İbnü’l-Arabî – Sayılar ve Rüyalar kitabının yazarı Doç. Dr. Osman Nuri Küçük'e sorduk:

Hocam, İbnü'l Arabi'ya gore rüya, nasıl tabir edilmelidir? Ayrıntılarına kitapta yer verilen bu soru hakkında genel olarak şunları söyleyebiliriz. Hz. Peygamber’in (SAV) hadislerinden mülhem olarak İslâm düşünce geleneğinde üç türlü rüyadan bahsedilir. Bunlar; nefsanî, şeytanî ve Rahmânî/sâdık rüyalardır.

İbnü'l Arabî sûfî tecrübe ile keşif ve müşâhede sonucu elde ettiği görüşleriyle konuyu daha derin yönleriyle izah eder. İbnü'l Arabî’ye göre rüya tabiri, varlık mertebeleri (hazerâtı) ile bağlantılıdır.

Rüyaların çoğu, uyanık iken duyulardan elde edilenlerin uyuyunca, hislerin zahir/şehadet mertebesinden kesilmesi ile hayâl yetisinde belirmesiyle gerçekleşir. İnsanın hayal levhini bir tür ekrana benzetebiliriz.

Bu ekranın arka zemininde insanın önceki yaşamı ile oluşturduğu renkler ve izler bulunmaktadır. Buraya üç türlü yansıma olabilir. Bu yansımalar ya insanın nefsinden gelir. Bunlar gündelik hayatta duyularda iz bırakan hususların insanın hayal ekranında ortaya çıkmasıyla görülen şeylerdir. Psikanalizde Freud’un rüyalara ilişkin değerlendirmeleri bu tür rüyalarla ilgilidir.

Rüyaların insanın iç dünyasına ışık tutması, bunun da mânevî eğitimdeki (seyr ü sülûk) önemi nedeniyle tasavvufî gelenekte bu tür rüyalar da önemli kabul edilir. Zira sâlikin bilinçaltındaki hususlara yönelik işaretler içerir.

İnsanı korkutan bazı rüyalar ise şeytanın –veya insanın kendi içindeki şeytanî bilincin- insan üzerindeki tesiri (tahvif-i şeytan) ile meydana gelir. İnsanı endişe ve korkuya sevk eden karabasan türünden kabuslar şeklinde görülür.

Allah’tan birer müjde konumundaki (büşrâ minellah) rüyaların ise kaynağı ilâhîdir. Bunların gelecek olaylar üzerinde öngörüsü vardır. Doğru bilgiler içerir.

Bu tür rüyalar zaman ve mekan üstü bir üst varlık mertebesinden (hazretinden) yansımalar içerdiğinden bu tür rüyalar vâsıtasıyla bazı olaylar içinde yaşadığımız maddi âlemde gerçekleşmeden keşfedilip haber verilebilir.

Rüya görüldüğü esnada insanın hayal levhasına yansıma iki türlü olabilir. Birincide soyut olan mana sizin hayal ekranınızda ilgili bir sembole bürünerek görünür. Rüya yorumlama dediğimiz şey aslında bu tür rüyaların bir üst varlık mertebesindeki karşılığına geçilerek yapılan karşılaştırmayı ifade eder. Hz. Peygamber’in (SAV) rüyasında gördüğü sütü ilim şeklinde tevil etmesini buna örnek verebiliriz

Rüyayı tabir dediğimiz şey gerçekte budur. Zira rüya yorumlama anlamında kullanılan ta’bir kelimesi Arapça’da köprü veya nehrin bir yakasından diğerine geçme anlamına gelen (ubûr) kökünden gelir.

Dolayısıyla rüyanın gerçek anlamda tabir edilmesi, rüyanın işaret ettiği sembolün aslına intikal edilerek türünün belirlenip daha sonra da sembolün işaretini yorumlama becerisi demektir.

Bu anlamıyla ta’bir, rüyalardaki olay ve sembollerin ilk anlamlarına ulaşma çabasıdır. Hz. Yakup’a ve ardından Hz. Yusuf’a verilen rüya tabir ilmi bu türden bir beceriyi ifade eder. İbnü'l Arabî’ye göre bu, üst varlık mertebesindeki soyut manaların semboller ile irtibatını kurabilmektir.

İbnü'l Arabî Endülüsteki bir hadis âliminden bahseder. Rüyada Hz. Peygamber (SAV) tarafından kendisine süt içirildiğini görür. Fakat rüyasını tabir edemez ve zahiri manasıyla alır.

Çünkü şeytan Hz. Peygamber’in suretini de taklit edemez. Hz. Peygamber’in içirdiği bu mübarek sütü görmek üzere istifra eder. Gerçekten de süt kusar. İbnü'l Arabî, şu yorumu yapar. Çıkardığı süt kadar ilim kendisinden alınmıştır. Sütün zahiri ile yetinmek durumunda kalmıştır.

İkincide insanın hayal ekranı o konuda arındırılmış ise olacak olan şey aynısıyla içinde yaşadığımız boyutta daha olmadan görülebilir. Vahyin başlangıcındaki altı aylık görülen sadık rüyaları buna örnek verir.

Rivayetlerde Hz. Peygamber’in (sav) bu dönemde gördüğü rüyaların sabah aydınlığı gibi aynısıyla çıktığı belirtilir. İbnü'l Arabî, Hz. Peygamber’in rüyalarının aynısıyla çıkmasının gerekçesini şöyle yorumlar:

Hz. Peygamber’in hayal levhi diğer bir ifadeyle bilinç altı tümüyle temizlenmiş olduğu için olacak şeyler sembollere bürünmeden aynı şekliyle yansıyordu. Bu temizlik ise şundan kaynaklanıyordu. Hz. Peygamber (SAV) bir şeyi yapması gerekiyorsa yapıyor, gerekmiyorsa yapmıyordu. Bir şeyi tatmin edilmemiş bir arzu olarak hayaline ve bilinçaltına itmiyordu.

Hz. Yusuf’a verilen ilim anlamında rüya tabiri ancak misal âlemine erişebilen kişi tarafından yapılır. Yapılan diğer rüya tabirleri ise bu konudaki ipuçlarından yararlanarak yapılan yorumları ifade eder. İbnü'l Arabî ayrıca konuyu varlık mertebeleri ile ilgisi bakımından da ele alır.

Rüya tabirlerinde benzetmeler ne kadar önemlidir? Rüya tabiri yukarıda belirttiğimiz gibi görülen suret, sembol ve form ile o formun işaret ettiği soyut mana arasındaki irtibatın kurulabilmesidir. Bu açıdan rüya tabirinde benzetmelerin ilgisini kurabilmek konunun esasını teşkil eder. Kaynak: Ülke