Ara Güler Arşiv ve Araştırma Merkezi’nde Usta’ya ait binlerce fotoğraf, belge ve obje, tek tek kayıt altına alınıyor. Arşivdeki eserlerden oluşturulacak sergiler dünyayı dolaşacak. İlk durak bu yıl sonu New York... Habertürk yazarı Kadir Kaymakçı'nın haberi...
Kutsal Hazine Avcıları’nda Indiana Jones’un ‘kutsal sandığı’ açarken yüzünde beliren şaşkın, mutlu, heyecanlı ifadenin bir benzeri benim yüzümde de belirdi mi bilmiyorum ama önümde duran küçük kutunun üstünde ki isimleri okurken içimden “Yok artık o da mı?” diye küçük çığlıklar atıyordum!
Cahit Külebi’den Aziz Nesin’e, Atıf Yılmaz’dan Komet’e, Safiye Ayla’dan Uğur Mumcu’ya, Ülkü Tamer’den Ömer Uluç’a, Vedat Türk Ali’den Özdemir Asaf’a, Asaf Halet Çelebi’den Cemal Süreya’ya (o zamanlar adından henüz bir ‘harf’ atmamış olsa gerek ‘Süreyya’ diye yazılmıştı:) Ömer Kavur’dan Turgut Uyar’a Türkiye’de edebiyat, sinema, resim denilince ilk akla gelen bunca büyük ismi o küçücük kutuya sığdıran isim Ara Güler...
17 Ekim 2018’de aramızdan ayrılan sadece Türkiye’nin değil dünyanın en önemli ‘foto muhabirleri’nden biri olan Güler’e ait, ‘kutsal bir hazine’yi andıran bu kutulardan onlarcasına ev sahipliği yapan ‘Ara Güler Arşiv ve Araştırma Merkezi’ndeyim (AGAVAM).
Bilbo Baggins’in Erebor’da Smaug’un koruduğu hazinenin içinde yuvarlandığı gibi Ara Gülere ait binlerce fotoğraf, belge ve objeden oluşan yaklaşık bir milyon parçalık muazzam arşivin içinde yuvarlanmak istiyorum...
Geçen yıl, Bomontiada’da, açılan Ara Güler Müzesi’nin hemen karşısındaki binada yer alan AGAVAM’da Doğuş Grubu Sanat Danışmanı Çağla Saraç liderliğinde bir ekip yaklaşık iki yıldır Usta’nın yüzbenlerce eserinin tasnif, envanter, koruma, sayılaştırma ve indeksleme işlemini yürütüyor.
Yapılan çalışmayı böyle bir cümleyle yazmak ya da okumak kolay ama o gün binlerce dia’nın, elle yazılmış notun, objenin arasında dolaşırken yapılanın bir deli işi olduğunu düşünmemek elde değil.
Ara Güler’in fotoğraf makinesiyle onbinlerce dia’ya sığdırdığı koca bir hayatı tek tek elden geçiren ve onları gelecek nesillere sağsalim aktarmak için kılı kırk yaran ekibin yaptığı şey ‘gördüğüm en güzel ve anlamlı delilikti’ diyebilirim.
Tek bir dia’nın temizlenmesi ve bozulmadan saklanması için envai çeşit kimyasal maddeyle günlerce denemeler yapldığını söylersem ‘iğneyle kuyu kazmaktan’ farksız bu saygıdeğer çabayı belki bir nebze olsun anlatmış olurum.
En başta bahsettiğim kutunun içindekiler ileride araştırmacıların kolayca ulaşabilmeleri için tek tek ayrıştırılıp her biri ayrı ayrı barkodlanıp dosyalanıyor. Tasnifi yapılan eserler Doğuş Grubu tarafından geliştirilen ve dünyada örneği olmayan arşiv sistemine yükleniyor. Fotoğraflar taranıp sisteme aktarılırken orjinal dia’lar yangına, sele, depreme dayınklı, sıcaklık ve nem oranı özel ayarlı dijital konteyner benzeri arşiv dolaplarında mufafaza ediliyor.
AGAVAM’ın hedeflerdene birisi Ara Güler’in bu muhteşem arşivinin bir portal üzerinden fotoğraf meraklıları ve arıştırmacılara açık hale getirilmesi...
Grubun Sanat Danışmanı Çağla Saraç, AGAVAM’da yapılanın özel teşübbüs olarak dünyada çok benzer bir uygulamasının olmadığını belirtiyor: “Tam olarak bu modele uygun olmasa da Henri Cartier Bersson Vakfı benzer şekilde işletiliyor ama bire bir örtüşen bir örtüşen bir proje yok. Daha çok devlet ya da ünivesitelerin yapmış olduğu sanatçı arşivleri var.”
Ara Güler Arşivi’nin uluslararası standartlarda örnek bir yapı olacağına inandıklarını söyleyen Saraç şöyle devam ediyor:
“Bunun bir sinyalini de Mayıs 2017’de Beyrut’ta davetli olarak katıldığımız Middle East Photograph Preservation Initiative (MEPPI) sempozyumunda vermiş olduk. Çağdaş Fotoğraf Pratikleri ve Bölgesel Kurumsal Yapılanmalar panelinde dikkat çekici bir yapılanma örneği olarak çok ilgi gördük. Literatüre fotoğraf arşivciliği ve arşiv yönetimi alanında da katkı sağlayacağımıza inanıyoruz.”
Arşivdeki çalışma tamamlandıktan sonra bütün eserler Beyoğlu’nda Ara Güler’in adının verildiği sokaktaki Güler Apartmanı’nda açılacak olan müzede ziyaretçilere açılacak. Halen Ara Güler Müzesi’nde devam eden Isılık Çalan Adam sergisinden sonra, Güler’in 1950’lerin sonunda barıj açılışı için gittiği Aydın Geyre’den dönerke yolunu kaybedince tesafdüfen bulduğu tarihi milattan önce 500’lere uzanan Afrodisias Antik Kenti’nde çektiği fotoğralar ikinci serginin konusu olacak.
Ara Güler’in fotoğrafları sadece Türkiye’de değil tüm dünyada sanatseverlere ulaştırılacak. İlk durak da büyük ihtimalle bu yılın sonuna doğru New York olacak!
Arşiv bölümünden Ara Güler Müzesi’ne geçtiğimizde koca bir hayatı fotoğraf karelerine sığdıran büyük ustanın fotoğraf yolculuğunun nasıl başladığına tanıklık ediyoruz... Müzenin girişinde Güler’in kendisinin tasarladığı film şirketi ‘Ara Güler Production’ logosuyla çektirdiği fotoğrafın üzerinden 70 yıl geçtiğini düşünüyorum. 1950’lerin başında ilk foto-röportajı Kumkapı’lı balıkçılar ya da 60’larda Taşlıtarla’ya ilk gelen Balkan göçmenlerinin fotoğrafları her gün içinde doluşıp durduğum İstanbul’un nerden nereye geldiğini bir kez daha düşündürüyor bana.
1960 darbesi sonrası Şişhane’de bir rögar kapağı üzerinde halka seslenen asker fotoğrafındaki ‘ironi’yi anlatmak için burası yetmez belki de roman yazmak gerek...
1970’lerde bir televizyon programına katıldığında kendisini ekranda gören ve fotoğraflarını çeken Selahattin Giz’in bu fotoğraflardan yaptığı defter 40 yıl öncesinden nostaljik ‘bir WhatsApp’ mesajı hissi uyandırıyor insanda...
Sergiyi gezerken Ara Güler’in sadece fotoğraf çekmediğini, fotoğraflarıyla bir kentin, ülkenin, insanların öykülerini anlattığına şahitlik ediyorsunuz...
Bu hafta sonu siz de kendinize bir iyilik yapın Ara Güler Müzesi’ne gidip bu büyük ustanın elinden tutarak yıllar yıllar öncesinde bir gezintiye çıkın. Pişman olmayacaksınız...