Gaziantep’te bir mahalle düğününe yönelik canlı bomba saldırısının faili olarak DAEŞ adı ön plana çıkıyor.
Daha önce Diyarbakır, Suruç ve Ankara’daki canlı bomba saldırılarında adı gündeme gelen DAEŞ aslında daha çok bir marka ve kullanışlı bir etiket olarak terör eylemlerinde kullanılıyor.
Türkiye’de DAEŞ adıyla kurulan hücrelerin arkasında FETÖ’nün henüz deşifre olmayan paralel istihbaratının parmağı var. FETÖ’nün bugüne kadar TSK ve Emniyet başta olmak üzere pek çok kuruluş içine sızan hücrelerinin bulunduğu ortaya çıktı, bunlar biliniyor; ancak FETÖ’nün paralel istihbaratı henüz deşifre olmadı.
Devletin istihbarat kuruluşuna paralel, FETÖ’cü bir istihbarat ağının olduğunu Paris’te 2013’te PKK’lı kadın yöneticilere yönelik gerçekleşen suikastta görmüştük. Paris’in göbeğinde gerçekleşen suikastı MİT’e sızan FETÖ’cü istihbarat hücresi yönetti; tetikçinin ise Ömer Güney adlı PKK militanı olduğu ortaya çıkmıştı.
O günden bu yana FETÖ’cü istihbaratın izine bir daha rastlanmadı. Askeriyede, Emniyet’te paralel örgütlenen FETÖ’nün istihbarattaki paralel örgütüne ne oldu, buharlaştı mı?
Aslında bir yere buharlaşıp kaybolduğu yok; Ankara, Diyarbakır, Suruç, Mersin ve Adana’daki canlı bomba saldırılarını organize eden bu FETÖ’cü istihbarat ağıdır. Bu tür terör saldırılarını dışarıda aramaya gerek yok.
Gaziantep başta olmak üzere değişik illerde DAEŞ hücreleri kuran, Suriye’de PKK’nın kontrol ettiği bölgelerde DAEŞ adıyla kandırdıkları militanlara canlı bomba eğitimi verdiren ve Türkiye’ye yönelik terör saldırılarını planlayan bu FETÖ’cü istihbarat ağıdır.
Sanıldığı gibi Irak ve Suriye’de uluslararası bir istihbarat korsorsiyumunun denetiminde kurulan, palazlandırılan DAEŞ adlı örgüt Türkiye’de canlı bomba saldırıları düzenlemiyor; Türkiye’de DAEŞ adıyla kurulan hücreler özerk yapılardır ve FETÖ’cü istihbaratın kontrolündedir. Gaziantep’teki saldırıda kullanılan 12-14 yaşındaki çocuk gibi bu militanların çoğu yerli ve yabancı olmak üzere DAEŞ adına devşirilerek canlı bomba haline getirilmiş çocuk ve gençlerden oluşmaktadır.
PKK ise bu organizasyonun bir parçasıdır. Burada FETÖ ile PKK arasında dolaylı bir bağlantı da değil, doğrudan bir ortaklık söz konusudur.
Suriye’de “DAEŞ” markasıyla Kürtleri PYD’nin peşine takarak örgütü güçlendirerek aktör haline getirdiler; DAEŞ sayesinde örgüte uluslararası planda meşruiyet sağladılar. Bugün Suriye ve Irak’ı “DAEŞ-PYD savaş” oyunuyla dizayn ediyorlar.
Bu modeli Türkiye’de de DAEŞ markasıyla kurulan hücrelerin gerçekleştirdiği canlı bomba saldırılarıyla işletiyorlar. Türkiye-Suriye sınırı boyunca uzanan şehirlerde PKK ve HDP’yi güçlendirmek için DAEŞ’i devreye soktular; DAEŞ adıyla kurulan hücreleri PKK-HDP sempatizanlarının üzerine saldırtarak, Kürtleri devlete düşman ederek örgütün peşine takmaya çalışıyorlar.
Bu saldırılara kör bir terör eylemi olarak bakmamak gerekiyor. Gaziantep’teki terör saldırısı basit bir intikam eylemi değildir; ABD’nin, Türkiye ve Suriye sınırı boyunca uzanan hatta kurmaya çalıştığı “Kürt koridoru”nun hem bu tarafında hem de öbür tarafında PKK’yı güçlendirmeyi amaçlayan sistemli terör mühendisliğinin bir parçasıdır.
FETÖ, PKK ve DAEŞ bu terör mühendisliğinin üç ana enstrümanıdır. Türkiye’deki DAEŞ ve PKK’yı organize eden, yönlendiren ise FETÖ’cü istihbarat ağıdır. FETÖ’nün paralel istihbarat ayağı çökertilmediği sürece bu tür terör saldırıları devam edecek.