En kötüsünü planlayın ama en iyisini umut edin.
Bu, birçok liderin korona salgınını uzak tutma planıydı.
Ancak gerçekte, çoğu insan sık sık dillendirilen sloganı şuana kadar pekte dikkate almadı.
İnsan, riskleri görmezden gelme konusunda inanılmaz bir yeteneğe sahiptir. Bu da çoğu durumda iyidir çünkü aksi takdirde asla teslim olmaya cesaret edemeyeceğimiz şeyleri yapmaya başlarız.
Bu yaz enfeksiyon oranları keskin bir şekilde düştüğünde, dünyada en kötüsünün bittiğine dair belli bir iyimserlik yayıldı.
Virüsün sonbahar ve kış aylarında ikinci bir dalgayla geri dönme tehlikesi geniş çapta tartışıldı, ancak durumun ne kadar net göründüğü göz önüne alındığında birçok kişi riskleri küçümsedi.
"En kötüsünü planlamaya" ne oldu?
Pandemi başlangıcında ülkeden ülkeye, özellikle batı dünyasında, hastanelerin yoğun bakım kapasiteleri rekor bir hızla genişletildi ancak geri kalan birçok şey unutuldu.
Pandemi henüz başlangıçta olmasına rağmen, bazı tedbirlerle baskılanınca kısıtlamalar hafifletildi. İsveç'te, bir aydan kısa bir süre önce, halka açık etkinliklerin sınırı 300 kişiye yükseltildi ve 1 Ekim'de huzurevlerine olan ziyaret yasağı kaldırıldı. Diğer ülkeler de benzer kararlar aldı.
Ancak gerçekliğe bakıldığında bu kararlar ikinci dalganın hızlanmasında büyük hata gibi görünüyor. Halk Sağlığı Kurumu, hükümet ve pandemi ile mücadelede söz sahibi olanlar en iyisini umuyorlardı ama en kötüsünü planlamadılar.
Günlük vaka sayısı birden bire 4 binlerin üzerine çıkmaya başlayınca ve salgın ülke genelinde hızla yayılınca yapılan hataların geçte olsa farkına varıldı. Ancak arada geçen bu süreç, İsveç'te enfeksiyonun güç kazanmasına yardımcı oldu. Bugün enfeksiyon yayılımında başlangıçtan daha kötü bir noktaya gelinmiş durumda.
İsveç nihayet bu salgının gerçekten ne kadar tehlikeli olduğunu görmeye başladı. Başbakan Stefan Löfven ve kabinenin en büyük bakanları ile Halk Sağlığı Kurumu genel müdür Johan Carlson'un katıldığı kapsamlı bir basın toplantısıyla yeni kararlar açıklandı. Elbette bu kararların yasal bir yaptırımı yok. Ancak en azından belirlenmiş bir şeyler söyleniyor.
Açıklamalara yansıdığı kadarıyla artık sekiz kişiden fazla insanın bir araya gelmesi tavsiye edilmiyor. Barlar, restoranlar vb. işletmelerde gece saat 22:00'den sonra servise izin verilmiyor.
İnsan soramadan yapamıyor. Bu işi bu noktaya kim getirdi?
Mart döneminde alınan tavsiye kararları ciddi bir şekilde anlatılabilse ve toplumda o kurallar ısrarla uygulanmış olsaydı bugün İsveç bu durumda olur muydu? Ya da daha sert önlemler alamaya gerek kalır mıydı? Güneşi görüp tedbirsiz dışarı çıkanı rüzgar pataklar diye bir söz var. Şuanda yaşanan durum aslında bunun bir benzeri gibi duruyor.
Yaz döneminde havaların ısınmasıyla birlikte salgın aslında hiç hız kesmedi. En fazla yayılma ve vaka sayıları yaz döneminde de devam etti. Ancak bu süreçte ağır hasta sayısında azalma görülünce virüs artık eskisi kadar öldürücü değil söylemleri yayıldı. Hatta daha kibar denildi.
Havaların soğuması ve gribal enfeksiyon mevsiminin gelmesiyle birlikte virüsün direnci arttı ve insanların direnci düşmeye başladı.
Son haftalarda, her gün yeni enfekte sayısı patlak verince, ulusların yarısının panik içinde nasıl kapandığını görüyoruz. Başlangıçta olduğu gibi enfekte konusunda en çok etkilenen ülkeler yine batı ülkeleri, şimdi yine en kötü zamanları yaşamaya başladılar.
Bu şaşkınlık neden?
Publar, restoranlar ve barlar tamamen kapatılacak veya sadece paket yemek servisi yapılacak. İnsanlar bir kez daha evden çalışmaya teşvik ediliyor. Gece sokağa çıkma yasakları getirildi. Mecbur kalmadıkça seyahat etmeyin çağrıları ve dahası...
Bu sefer çok az ülke okulları kapattı. Bu noktada, İsveç'in daha önce eleştirilen yönü takip ediliyor ancak bu da sadece şimdilik. İsveç'te bazı özel okullarda artan enfeksiyon nedeniyle iki haftalığına kapatıldılar. Norveç'in başkenti Oslo'da da tüm okullarda kırmızı alarm verilmeye başlandı. Kısacası bir süre sonra okullar tekrar kapanabilir.
Okulların açık tutulması, enfeksiyonun artışına hız kazandırmaya devam ediyor. Bazı okullarda öğrencilerde sorun olmasa da öğretmenler ve çalışanlar koronavirüs nedeniyle çalışamaz hale geldiler. Ayrıca okulda enfekte olan çocuklar ve gençler, virüsü okuldan alarak evlerindeki ailelerine götürüyorlar. Kısacası taşıyıcı olan genç nüfus yaşlılar için en büyük risk olarak görünüyor.
Yine de, ikinci bir dalganın oldukça beklenmesine rağmen hepimiz yorgan altına saklanmış gibiyiz. Viral enfeksiyonların genellikle en aktif olduğu sonbahar ve kış aylarında, hem normal soğuk algınlığı hem de gribal virüslerin etkisi çok oluyor.
Görebildiğim kadarıyla kimse covid-19'un neden farklı olduğunu inandırıcı bir şekilde açıklamadı. Virüsün nasıl davrandığı hakkında çok az şey biliyoruz.
Yine de bu sürpriz gelişme neredeyse şok ediyor.
İsveç, test ekipmanı satın alarak, laboratuvar kapasitesini artırarak ve sağlık sisteminin test yapma yeteneğini artırarak kendini hazırlamayan ülkeler listesinde yerini alıyor.
Yaz dönemiyle birlikte hızlı bir düşüş yaşanan İsveç'te, Halk Sağlığı Kurumu, ikinci dalga beklemediklerini söyledi. Bunun söylenmesiyle birlikte bazı politikacılar ikinci dalga olmayacaksa hastanelerdeki kapasitelerin yükseltilmesine, ekipmanların alınmasına ne gerek var. Bu kaynak israfı olur yaklaşımını sergiledi.
Politikacılar ve sağlık hizmetlerinden sorumlu olanları suçlamak istiyoruz. Elbette büyük sorumlulukları var. Ama koronavirüs salgınında durumu iyiye çevirmek aynı zamanda her bireyin sorumluluk almak zorunda olmasıyla da ilgilidir.
Avrupa'da insanlar aylarca hapsedildikten sonra birdenbire özgürlüklerine kavuşturuldular. Ancak, sosyal mesafe asla bir öncelik değildi. Aylar sonra sokağa çıkan insanlar tekrar yoğun bir temas ile hem ülke içinde hem de dünyayı gezmeye başladılar.
Bu yazın düşük enfeksiyon oranları hepimizi yanlış bir güvenlik duygusuna kaptırdı. En kötüsünün geride kaldığı umudu, toplumların üzerinde güvenli bir battaniye gibiydi. Bununla birlikte birçok sağlık yöneticisi ve siyasi liderin omuzlarından da önemli bir yük kalkmıştı.
En kötüsünü planlamakla ilgili şey geride bırakılmalıydı.
Bugün dünya tedbirsizliğin bedelini pahalı ödüyor. Günlük ve haftalık enfeksiyon sayısında rekorlar kırılıyor.
Bu rakamları pandeminin başlangıcıyla karşılaştırmak zor olsa da, birçok ülkede test kapasitesi zayıftı.
Bugün birçok genç insan enfekte. Genellikle hastalanmazlar ya da ağır geçirmezler. Dolayısıyla enfeksiyonun artmasına rağmen hastanelerdeki durum pek çok ülkede başlangıç kadar kötü görünmüyor.
Ama burada bile inatla iktidardakilerin ve hepimizin zihninde "en kötüsünü planla" yankılanmaya devam etmelidir.
Çünkü enfeksiyon oranları bu hızla artmaya devam ederse, enfeksiyonun eninde sonunda yaşlılara da yayılması kaçınılmaz olacaktır. Yakında hastanelerde solunum cihazı ve yatak sıkıntısı yaşanabilir.
Sağlık hizmetlerinin yükü her geçen gün biraz daha artıyor ve oranlar ciddi noktaya gelirse İsveç'i çok zor günler bekliyor olacak.
Koruyucu ekipman stoklarında sıkıntılar baş gösterme noktasında, bazı bölgelerde bu sinyaller veriliyor. 21 bölgenin neredeyse tamamı çalışanların sayısını yeniden artırmaya başladı.
Batı ülkelerine bakıldığında, kişisel özgürlük noktasında kısıtlamalara karşı çıkılıyor. DSÖ'nün normalleşmek için henüz erken demesine rağmen, ülke yönetimlerinin hızlı bir şekilde normalleşmeye adım atarak, virüs hiç yaşanmamış gibi davranılması ve sadece bir kaç ay sonra yeniden sert tedbirler alınması insanların yetkililere karşı güvenlerini yitirmesine neden oldu.
Avrupa'da aylardır gereksiz veya abartılı buldukları korona kısıtlamalarına karşı gösteri yapan binlerce insanı başka nasıl açıklayabiliriz?
Mart ayında insanlar yeni virüsten korktu. Adeta terk edilmiş şehirler, neredeyse tüm ülkelerde boş meydanlar, dükkanlar ve metro istasyonları yarattı. Artık korku o kadar güçlü olmadığına göre, insanlar riske giriyor.
Görünen o ki: İnsanların korkarak içeri çekilmesi için biraz daha insanların ölmesine ihtiyaç var.
Sağlıkla kalın.