Arkadaşlarım, akrabalarım ve hatta yeni tanıştığım insanlarla sohbet ederken İsveç gibi bir ülkeyi bırakıp Türkiye'ye gelinir mi? Bu soru ile yıllardır muhatap oluyorum. Neden gelinmesin ki dediğimde, İsveç demokrasisi gelişmiş, özgürlükleriyle dünyada örnek ve ekonomi şartları iyi bir ülke, Türkiye ile kıyaslanamaz gibi yanıtlarla karşılaşıyorum. Elbette görüşlere saygım var.
Kendi gerekçelerine göre haklılar. Ancak İsveç ya da her hangi bir ülkeyle ilgili birinin aldığı karar hakkında ahkam kesmeden önce, bir de kararı alanın gözünden iç dünyasından bakmak gerekir öyle değil mi?
İsveç kötü bir ülkedir diyemem. Hatta bunu hiç bir ülke için söylemeyi kendime uygun görmem. Zira her ülke ve toplumun, hatta bireyin öncelikleri, önemlilikleri ve özellikleri farklıdır. Biz insanların hali ruhaniyeti de böyledir. Hatta damak tatlarımız dahi aynı olmayabiliyor. Kimimiz acıyı daha çok sever, kimimiz ise tatlıya bayılırız.
Konumuza dönecek olursak...
İsveç demokrasisi gelişmiş ülke midir?
Günümüz dünyasının baz aldığı alım gücü verilerine göre evet.
Refah düzeyi yüksek midir?
Kesinlikle yüksektir. Öyle yüksektir ki işsiz kalanlar için sosyal destek olmasa kendilerini iki gün idare edecek birikimleri yoktur.
İsveç'te insanlar özgür müdür?
Evet! Hatta o kadar özgürler ki çoğunlukla yapayalnızlar.
İsveç'te yaşadığım süre içerisinde genellikle toplumu kendi içsel dünyamdan izlemeye çalıştım. Medyada işimizin bir parçası olunca hep yakından takip ettim. Hatta şu anda da en yakın takip ettiğim ülkelerden biridir. Zira İsveç'te önemli bir geçmişim ve inşa ettiğim değerli dostluklarım vardır. ("Ancak o dostlarla Türkiye'deyken daha çok görüşme imkanı buluyorum. Bu da işin farklı bir boyutu":)) ).
Dünyanın en mutlu insanlarıyla ilgili yapılan çalışmalarda genellikle ülkelerdeki kişi başı gelir düzeyi ve alım gücü tarafından ele alındıkları için İsveç ve İskandinavya ülkeleri zirvede yer alıyor.
O kadar mutlular ki yılda binlerce insan mutluluktan intihar ediyor. O kadar özgürler ki dünyanın en yalnız toplumudurlar. Ekonomik olarak o kadar güçlülerdir ki, sıkıştıklarında sosyal hizmetler olmasa ne yapacaklarını bilemezler.
Aslında çoğumuz tüm bu dünya kargaşası içinde birçok şeyi unutuyor ve aracın amaç yerine geçmeye başladığının farkında olmadan sürüklenip gidiyoruz. Temelde para hayatımızı idame etme, araç ve gereç almak için kazanılır. Ancak günümüzde para gibi araçları amaçsallaştırdığımız için hayatımızda faydadan çok zarar vermeye başladığını göremiyoruz.
Normal şartlarda ekonomi, yükümüzü hafifletmek için elde edilmesi gerekiyor öyle değil mi? Gerçekten kazandığından çok yorulup yıpranmayanımız var mı?
Özgürlük yalnızlığa mahkum olmak mıdır?
Mutluluk bunalım bir dünyanın içinde içini dahi dökebilecek bir yakınının olmaması mıdır?
Elbette İsveç'te yaşayan herkes böyledir diye bir şey yok. Ancak bakıldığında çoğunluğun içinde bulunduğu tablo budur.
Gençlerin arasındaki alkol ve uyuşturucu kullanım oranlarına, son yıllarda artan şiddet ve cinayetlere, hırsızlıklara, kadın ve çocuklara yönelik istismarlara, en önemlisi bunların işleyiş biçimilerine baktığımızda karşımıza aslında çok daha endişe verici bir tablo çıkıyor.
Türkiye'ye dönme kararı vermeden önce, Fittja alışveriş merkezindeki ofisimden hergün AVM'nin giriş kapısının önündeki tamamının gençlerden ve göçmen çocuklarından oluşan bir kalabalığı izliyordum. Olan biteni buraya ben yazmayayım bilenler anladı.
Farkettim ki, yukarıda saydığım içsel sebepler ve ekonomik, yaşam kalitesi, sosyal ve özgülük açıdan da Türkiye'deki hayatımla kıyasladığımda İsveç benim için pek de cazip bir ülke olmadı.
Mutlaka İsveç'te yıllarını harcamış, ailesini, işini ve tüm çevresini orada inşa etmiş insanlar ve İsveçliler için farklı artılar vardır. Ancak bütün toplumun çekirdeğe kodlanmış yalnız yaşama kültürü bir süre sonra insanı yaşatamayacağına, toplumları bir arada tutamayacağına ve de insanı özgür kılmayacağına inanıyorum.
Saygı ve muhabbetle...