Dün İsveç'te yaşayan vatandaşlarımız açısından çok duygusal bir gün oldu. Bu duygusallığın bugünde devam ettiği ve bir süre daha devam edeceği bir gerçek.
Türkiye'nin, İsveç'te tedavi imkanı bulamayan vatandaşımız için özel ambulans uçak göndererek tedavi etmek üzere Türkiye'ye götürmesi şüphesiz ki devletini seven her bireyin kalbine AY YILDIZ değerinde dokundu. Türkiye devletinin birer mensubu olarak göğsümüz kabardı ve sevinçten gözlerimiz doldu.
İsveç'te neler yaşandığı hastamızın neden günlerce tedavi göremediği ve Türkiye'nin vatandaşına sahip çıkması farklı bir hava yaratırken, Türkiye'nin ülke olarak bu davranışını hazmedemeyenler de oldu.
Tüm bu farklı bakış açıları ve beraberinde gelen tartışmaları doğru analiz ederek kaleme almanın daha sağlıklı olacağı düşüncesiyle, dünden bu yana gerek İsveç basınında gerekse İsveç'te yaşayan toplumuzun sosyal medyadaki davranışlarını oldukça fazla inceledim ve sayısızca yorum okudum.
Detaylara geçmeden önce: Öncelikle şunu açıkça belirteyim.
Okuduğum yorumlarda insanlarımızın bir araya gelemeyen iki yakanın uçları gibi durmaları ve önemli bir kısmın klişe yaklaşımlarına cidden üzüldüm.
1. İsveç'in pandemi sürecini (sağlık sistemini) eleştirenlere "Beğenmiyorsan niye buradasın, ülkene git" vs.
2. İsveçi savunanlara "Türkiyeyi sevmiyorsan vatandaşlıktan çık" hainsin gibi gibi yuvarlanıp gidiyor atışmalar.
Evet art niyetli ve hainlerin olduğu gerçeğini elbette göz önünde bulundurmak isabetli olacaktır ama her eleştireninde hain olmadığını hepimiz biliyoruz. Bunu ayırt etmemiz gerekiyor.
Devletler ne kadar laf ürettiğine bakmaz, topluma ve devlete ne kadar faydalı olduğuna bakar.
Türkiye'nin Uluslararası yumuşak güç uygulama politikaları elbette bilinçli şekilde farklı yorumlanacaktır. Bundan daha doğal ve tabii bir şey beklemek pek akılcı olmayacaktır diye düşünüyorum.
Dün yaşadığımız şey bambaşka bir şeydi. Bana göre bu merhamet gücüydü.
Vatandaşımızın koronavirüs süreciyle ilgili Skåne bölge yönetimi durumdan haberimiz var ama tedavilerimizde belli prosedürler var demekle yetinerek başka da elle tutululur hiç bir açıklama gelmedi. Bu da vatandaşın tedavisiyle ilgilenmedikleri ve buna benzer çok sayıda hasta olduğunu anlamaya yeterlidir.
Ancak, ülke olarak Türkiye'nin şu zorlu süreçlerde attığı her adımını, yaptığı her iyi şeyini siyaset malzemesi yapılması bizim toplumumuz dışında dünyanın hiç bir yerinde göremezsiniz.
Devlet kavramını unutmuşuz, devletin birleştirici gücünü unutmuşuz. Eskiden konsolosluklara korkarak giden vatandaşın bu psikolojiyi hala atamadığını ve devletinin böyle bir beceri kazanmasını anlamakta güçlük çekiyor. Bu yüzden de ortaya farklı bir tablo çıkıyor.
Varsa yoksa A partisi, B partisi, A şahıs, B şahıs üzerinden olayı sulandırmaya çalışan bazı odaklar bunu ısrarlar yapmaya devam ediyor ve vatandaşlarımızında bu algının içine düşmesini sağlıyorlar.
Küresel dünyada diğer toplumların hangisinde bu kadar birbirinin yakasından çekişteren insan bulabilirsiniz? Bulamazsınız!
Devlet kavramıyla partisel siyaset kavramını ayırmayı başarmadığımız sürece çoğu şeyi doğru görmemiz mümkün olmaz. İsveçlilerin tebrik ettiği bir işi Türkiye vatandaşları sulandırdı. Hatta bazı yorumlarda İsveç vatandaşı hastanın taşınmasının İsveç açısından hiç şık olmadığını söylerken, altına Türkiye vatandaşı yorum yaparak neden böyle düşünüyorsun bu böyle değil şöyle diye çarpıtmaya çalışıyor.
Yapılan yanlış yakıştırmaları ve eleştirilerin ahlaki açıdan dibi bulması nedeniyle bir çok şeyi yazamıyor insan.
Şimdi bir yazının içinde birey olarak hangi yanlışımızı açıklayıp, hangisini cevaplayayım?
Kanaatimce en doğrusu kısa bir özet verip, anlayan anlar, anlamak istemeyen yine anlamamak için elinden geleni yapacaktır diyerek buradan temel konuya geçelim.
Bu yazıdan sonra muhtemel eleştirilere şimdiden cevap vereyim ki, eleştirecekler dersini ona göre çalışsın.
Birey olarak onur duyarak açıkça söylüyorum: Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım, Anadolu medeniyetinin evladıyım, etnik olarak Kürdüm ve ülkemin sevdalısıyım. İsveç'in de düşmanı filan değilim.
İsveç'i seven ama virüs sürecini iyi yönetmediği için eleştiriyorum. Eleştirirken de İsveç'in kötü bir yer olduğu manasıyla eleştirmiyorum. Sağlık sistemindeki yetersizliği, insan hayatının söz konusu olduğu bu süreçte yönetimsel davranışları ve yanlış uygulamalarını eleştiriyorum. Eminim ki çoğu insan bu nedenle İsveç'i eleştiriyordur.
Bir de bir ülkenin aksayan bir yanını eleştirirken, bir başka ülkenin iyi bir yönünü dile getirirken, bu eleştirilen yönle ülkenin tamamen çok kötü, diğerinin tamamen çok iyi olduğu anlamına gelmiyor.
Her iyi işe kötüdür dediğinizde güveninirliğinizi kaybedersiniz, her kötü işe iyidir dediğinizde de güvenilirliğinizi kaybedersiniz.
Şimdi gelelim vatandaşımızın Türkiye'ye transferine...
Türkiye'nin İsveç'in tedavi etmediği ve sosyal medya üzerinden çaresizce çağrı yapan kız çocuğunun sesini duyarak vatandaşı alıp Türkiye'de tedavi etmek üzere götürmesiyle kesinlikle gurur duyalım.
Bu davranışı başkası nasıl okuyacaksa okusun. Ben bu hareketi Türkiye'nin Avrupa ve Dünyaya vatandaşım sahipsiz değil, devlet olarak var olduğu konusunda sesini yükseltmesidir ve bu olaya sadece bir hastanın transferi olarak bakmamak gerekiyor.
Türkiye pandemi süreciyle on binlerce vatandaşını dünyanın çeşitli ülkelerinden ülkeye taşımıştır. Süreçte artı ve eksikler olmuştur bunlar ayrıca tartışılır.
Türkiye bu süreçte dünyanın süper ekonomilerinin sıkıştığı yerde imdadına yetişmiştir. Bence çoğumuzun bir türlü inanamadığımız şey ülkenin bu güce kavuşmuş olmasıdır.
Türkiye: İtalya, İngiltere, İspanya başta olmak üzere 50'den fazla ülkeye tıbbi malzeme yardımı yapmıştır.
Tüm bu süreçlerde atılan her adım, yapılan her yardıma belli kesimler maalesef ki buna şov dediler, gösteriş dediler, dedilerde dediler.
Peki hiç mi düşünmediler?
Türkiye şov yapıyor, gösteriş yapıyor da her fırsatta Türkiye'yi savurmaya çalışan, zayıflatmaya çalışan bu batı ülkeleri değil mi? Neden böyle bir fırsat versinler, o kadar mı kafaları basmıyor?
Çok şey var da neyse...
İsveç'e bir dönüş yapalım...
İsveç'te koronavirüsle ilgili ciddi prosedürler var. Bunların bana göre adı, yaşa ya da öl "sorumluluk senin"...
Bir ülke başbakanını düşünün "Sevdiklerinizle vedalaşın, çok insan ölecek", bir ülkenin Halk Sağlığı Kurumunu düşünün başındaki "Ölümlerle ilgilenmiyoruz" diyor. Bence İsveç'in pandemi sürecine yaklaşımını bu iki şey fazlasıyla açıklıyor.
Biliyoruz ki, İsveç koronavirüsle mücadele konusunda sürü bağışıklığı uyguluyor ve yine yıllardır biliyoruz ki sağlık sistemi alt yapısı iyi değil. Bu virüse de gerçekten hazırlıksız yakalandı ve inanıyorum ki bundan sonraki süreçlerde sağlık alt yapısında çok köklü değişime gidecektir.
Bunların hepsi zaman ve süreç meselesi ama...
Gelelim İsveç'te hayatını kaybeden insanlara...
Rakam vermeme gerek yok, çünkü sürekli değişiyor ama ülke nüfusuna göre en çok can kaybı veren ülkeler arasında oldukça yüksek bir yerde.
Yaşlı bakım evleri, kayda geçmeyenler, yok sayılmalar, az sayılanlar felan filan bunları da bir kenara koyalım.
Gelelim göçmen kesimine...
Beni en çok ilgilendiren ve en çok merak ettiğim şey aslında bu...
Şuana kadar medya tarafından yansıtılan göstermelik rakamlar, bölge yönetimleri tarafından ıhhh diye geçilen ve STK'lardaki kuzuların sessizliği...
Çok iyi biliyoruz ki özellikle başkent Stockholm'de koronavirüsten en çok etkilenen iki grup var.
1. Yaşlı bakım evlerindeki yaşlılar.
2. Göçmenler
Göçmenlerle ilgili durum söz konusu olduğunda genellikle büyük bir hatayla kültürel alışkanlıklar, yaşam şekil diyerek devletin ve sağlık otoritesinin bu noktadaki sorumluluğunu gözardı ediyoruz. Bu konuya ciddi şekilde eğilmemiz gerekiyor.
Hepimiz biliyoruz ki; İsveç'te tüm göçmen kesimlerinin dernek ve federasyonları bulunuyor ve bunların hepsi de üye başına sosyal etkinlikler ve uyumluluk çalışmaları için devletten destek alıyorlar.
Merak ediyorum ve bu vesileyle açıkça sormak istiyorum. İsveç'te koronavirüs nedeniyle kaç göçmen öldü?
Somalili, Türk, Kürt, Süryani, Arap vs.vs.vs.
İsveç'te yaşayan etnik grupların dernekleri, federasyonları, cenaze fonları kaç üyesinin öldüğünü, bunların hangi zaman aralığında öldüğünü ve neden öldüklerini bilmiyor mu?
Bunların sayıları kesinlikle çakarılmalı ve kamuoyu ile paylaşılmalıdır. Öldülerse neden öldüler? Bu nedenler araştırılmalı. Öyle tv kanallarını izlemekle, internet sayfalarını tıklamakla, gazete yapraklarını çevirmekle olmaz bu işler.
Unutmayın: Ölmek ayıp ya da suç değil ama öldürmek ve ölümü gizlemek büyük bir ayıp ve suçtur.
Farkındayım yazı Adana, Urfa misali ortaya karışık oldu. Konu içine konu işlendi ama inanıyorum ki dikkatli okuduğunuzda özetle verdiğim konuların içindeki ayrıntıları tedaylandırarak süzgeçten geçireceksiniz.
Kalın sağlıkla.